Geçen gün Manisa Kapalı Cezaevinde bir süre yatıp çıkan biriyle konuştum. Bir zaman polis muhabirliği yapmıştım, bu nedenle hem içeriye girenleri hem dışarıda kalanların keskin yol ayrımını biliyorum. Kimlerin nasıl suça bulaştığının canlı örneklerini gördüm. Onlara bazen kader mahkûmu denir ama kasıtlı suçlar hariç pekçoğu öfkesine yenik düşen eziklerdi. Şimdi daha iyi anlıyorum ki bu ezikliğin ardında aslında toplumun onlara biçtiği geleneksel roller vardı; fanatiklerde ‘erkek adam!’, çetelerde ‘rajon kesme’, gelenekte aşiret yapısı, ideolojide ‘militan’ bir duyguya yenik düşmenin sonuçlarıydı.
Hollanda ‘da hapishane kalmamışken, yani Batı dediğimiz ülkelerde mahkûm azalmışken, bizde hem mahkûm sayısı hem hapishane sayısı artıyorsa içeridekiler kadar dışarıdakilerde de sorun var demektir!
Hem bu soruna dikkat çekmek için, hem de ‘sistem içinde’ bazı hukuksuzluk ve adaletsizler olduğu için cezaevlerini ‘İçerdekiler-Dışarıdakiler’ olarak adlandırdık.
Bugünlerde mahkûmlar için –ve Meclis’teki bazı görüşmelerde teröristler için de- ceza indirimi tartışmalarının gündemde olduğu konuşuluyor.
Şunu önemle hatırlatmak isterim ki Hükümetin bu yöndeki bir tasarrufu olacaksa bunu toplum vicdanına kabul ettirmesi gerekir.
Unutmayın, insan gibi iktidarların da hayatın denklemindeki yeri bazen toplama-çıkarmadır, eksiği vardır çarpanı vardır; kimi paranteze alınır, kimi sonuçtur…
Ama en önemlisi toplum vicdanı en önemli paydadır.
-Not: Manisa Kapalı Cezaevinden çıkan arkadaşla konuşurken cezaevi işleyişinin, yönetiminin çok iyi çalıştığını; mahkûmların yeteneklerine göre iş, seminer verdiklerini, satranç gibi ustalık gerektiren oyunlar öğrendiklerini, davetli konukların seminer verdiğini, spor aktiviteleri olduğunu ve daha birçok konuda çağdaş bir yönetim sergilendiğini söyledi. Ben de bu konuyu biliyordum teyit ettim; cezaevi yönetimine teşekkürler ile başarılı yönetiminin örnek olmasını dilerim.