Manisa, tarım ve sanayi şehri olmasının yanı sıra hızla büyüyen nüfusuyla da dikkat çekiyor. Ancak bu büyümenin önündeki en büyük engellerden biri, yıllardır çözülemeyen imar sorunları. Özellikle kentin gelişim bölgesi olan Muradiye Mahallesi, imar planlarındaki belirsizlikler, siyasi çekişmeler ve rant kavgaları yüzünden adeta bir “imar zulmü” yaşıyor.
İmar Planlarının Gölgesinde Yaşanan Belirsizlik
Manisa’nın farklı bölgelerinde olduğu gibi MimarSinan Bulvarı ve Muradiye’de de imar planları defalarca gündeme geldi, ancak bir türlü kalıcı çözüme kavuşmadı. Sürekli değişen kararlar, iptal edilen planlar ve bitmeyen revizyonlar yüzünden vatandaş arsasını değerlendiremiyor, ev yapamıyor, yatırımını kullanamıyor. Yıllardır süren bu belirsizlik, bölge halkını ekonomik ve sosyal açıdan çıkmaza sokmuş durumda.
Siyasetin İmar Üzerindeki Baskısı
Manisa’da imar meselesi, teknik bir şehir planlaması konusu olmaktan çoktan çıktı. Yerel ve merkezi siyasetin çekişme alanına dönüşen bu mesele, halkın değil belli çıkar gruplarının öncelikleriyle şekilleniyor. Seçim dönemlerinde verilen imar vaatleri çoğu zaman sandık sonrası unutuluyor. Bazı bölgeler imara açılırken, Muradiye gibi yoğun nüfuslu ve gelişme potansiyeli olan yerler yıllardır görmezden geliniyor.
Halkın Yükü: İmar Zulmü
Yaşanan sorunların en ağır yükünü taşıyan kesim şüphesiz bölge halkı. Muradiye’de arsa sahibi olan binlerce vatandaş, hak ettiği imar düzenlemesine kavuşamıyor. Tapusu olup ev yapamayan, mülkü değer kazanamayan, altyapı hizmetlerinden tam anlamıyla yararlanamayan insanlar, bu durumu “imar zulmü” olarak adlandırıyor. Plansız büyümenin getirdiği altyapı sıkıntıları, yol ve kanalizasyon eksiklikleri, çocuk parklarının dahi yetersizliği yaşam kalitesini her geçen gün düşürüyor.
Çözüm İçin Ne Yapılmalı?
Manisa’da imar sorunlarının köklü bir şekilde çözülmesi için şeffaf ve adil bir planlama gerekiyor. İmarın rant aracı olmaktan çıkarılıp, halkın yaşam hakkı ve şehirleşme hakkı olarak görülmesi şart. Belediyeler ile merkezi yönetim arasındaki çekişmeler bir kenara bırakılmalı, halkın katılımıyla hazırlanan uzun vadeli imar planları hayata geçirilmeli. Ancak bu şekilde Muradiye ve benzeri bölgeler, mağduriyetlerden kurtularak sağlıklı bir şehirleşmeye kavuşabilir.
Sonuç olarak, Manisa’da ve özellikle Muradiye’de yaşanan imar sorunları, sadece teknik bir planlama eksikliği değil; siyasetin gölgesinde yıllardır süren bir mağduriyet hikâyesidir. Halkın “imar zulmü” olarak nitelendirdiği bu tablo, ancak siyasi çıkarların değil halkın yararının önceliklendirildiği bir anlayışla sona erebilir.
Daha çok bekleriz…





